TÜM GÜN EVDE “DELİREN” ÇOCUKLAR

Delirmiyorlardı eski dönem insanları ve eski o dönemin çocukları. Çünkü onların kocaman sokakları, komşuları, cama değen topu patlatan amcaları, şekerci bakkalları, eli bol manavları vardı. AVM’lere, bina içlerine sıkıştırılmış etkinlik grupları yoktu. Bilakis sokaklar, evler yaratıcılığı keşfettiren atölyelerdi. Onlar tüm gün dışarıda delilik diye tabir ettiğimiz durumları yaşıyorlardı. Sınırlandırılmış eğlenceleri yoktu onların ve pekte keyifliydiler. Kızlar oyun hamurları ile değil hamurun gerçek hali ile kurabiyelerini yapar, erkekler boya badana işinde babaya yardım ederek “montessori” eğitiminin şahane örneğini sergilerlerdi. İki metre lastikle, bir plastik topla ürettikleri onlarca oyunları vardı, amcalar biraz kızsa da. Birbirine sokulmuş çoraplar, yuvarlanmış gazete kağıtları devreye girer, sınırsız yaratıcılık engel tanımazdı. Eskiden anne babalar çocukları için oyun günleri organize etmiyordu. İlkel insanlar gibi doğanın kendisi onlara oyunu getiriyordu. Tabii ki dört duvara indirgenmiş alanlar olmayınca ağaçlar, kuşlar, kediler, su birikintileri ve rüzgar ile kendi oluşturduğu oyunları yaratması mümkündü. Kese kağıdına iki delik açıp gayet de güzel hortlak olabiliyorlardı. Ya da karton kutunun içinde dik bir yokuştan aşağıya yuvarlanıyorlardı. 

Dışarıdaki aktiviteler ve küçük delirmeler (haşarılıklar) çocuklar için yemek gibi ihtiyaçtır. Üstelik dışarıda sürekli olarak değişen insanlar, olaylar, yeni çocuklar, sesler, toprak ya da çimen ve yeni şeylere dokunmak inanılmaz keşif doludur. Bütün gün evde kalan çocuk ya gelişimini kurgulanmış oyuncaklara ve teknolojiye endeksleyecek ya da her an fırlamaya hazır angry birds (kızgın kuşlar) gibi olacaklardır. Tabi ki bu durumda pek çok anne baba gibi benim çocuk ‘hiperaktif’ diye durumunu etiketleyerek rahatlayacaksınız. Çocuğunuz için günlük program yaparken kaçımız 3T (televizyon, tablet, telefon) olmayan bir gün planlayabilir ki? Cevap, hiçbirimiz. Çünkü hayal gücümüzü kaybettik ve çocuklarımızınkini de köreltiyoruz farkında olmadan. Özel eşyalar koleksiyonu, bitki ekilmesi, davul ve borazan çalarak masanın etrafında dönmek, karaoke, otomobilde ortak şarkılarınızı bağırarak söylemek, gün içinde yaşadığınız eğlenceli durumların dedikodusunu yapmak, okuduğunuz masalların sonunu değiştirmek ne çok keyifli olabilir.

Evet, esas konumuza dönersek, yani tüm gün evde deliren çocuklar; hareketli çocuklar taş devrinde yaşayan, en uzağa koşmaya ihtiyacı olan, topaç gibi dönebilen, dikkati çabuk dağılabilen, inatçı ve bencil görünürler. Ama her güçlükte bir fırsat gizlidir. Başkalarının çocukları ile yaptıklarına bakmadan kendiniz ve çocuğunuz için yeni şeyler denediniz mi? Hadi size bir ipucu vereyim. Çekirdek aile olmaktan kurtulun. Bir Afrika atasözünün dediği gibi “Bir çocuk yetiştirmek için koca bir köye ihtiyacınız vardır.” Koca köyü nasıl kuralım demeyin. Modern aile “trendleri”ni bırakıp koca bir çevrenin içine salın çocuğunuzu. Komşudan, akrabadan, sokaktaki kedi köpekten, kuzenden, mahallenin delisinden, okul çevresinden, sahildeki kumdan, parktaki çimenden medet umun. Metropolün sizi esir almasına izin vermeyin, en azından çocuğunuzu. Köklerinize kısmen de olsa geri dönün. Yoksa çocuklar evde delirmeye devam edecek. S. Marston’un dediği gibi “Kaynayan bir tencerenin kapağını kapadığınızda kaynamayı durduramazsınız.” Çocukların taşkınlıkları da kaynayan tenceredir. Altını kısmakta size kalmış.

Uz. Psk. Seyhan Çelikkıran