GEÇMİŞİN İZLERİ

Doğumevi salonunun penceresinden içeri baktığınızı ve yan yana uzatılmış yirmi küçük yeni doğmuş bebeği gördüğünüzü hayal edin. Hepsinin birbirinden sağlıklı ve aralarında sözü edilmeye değer hiçbir fark olmadığını varsayın (anne babası değilseniz hep öyle görünmez mi gerçekten?). Bazısı zenci olabilir, bazısı beyaz, kimi esmer, kimi sarışın, saçlı ya da saçsız; ama yemeğe, sevgiye ve sıcaklığa olan ihtiyaçlarını saymazsanız hiçbirinin henüz bir sorunu olmadığını kabul edersiniz.

Şimdi bütün bu bebeklerle 30 yıl sonra karşılaştığınızı düşünün. Ne kadar farklı olacaklardır değil mi? Bazıları iddialıyken, diğerleri sıkılgan olacak, kimileri kendisine güvenli, olumlu bir yaşantıyı sürdürüp başkalarıyla güçlü ve iyi ilişkiler kurarken, diğerleri sıkılgan, utangaç ve başkaları tarafından felakete sürükleniyor olabilecek. Kimi sakin ve akılcı davranırken kimi saldırgan olacak….

Bütün bunların nedeni ne? Bu küçük bebeklere, bu kadar farklı yetişkinler haline gelmesi için ne olmuş olabilir? Bu farklılığın tamamını genlerle açıklayamayız. Pek çok şey onları yetişkinliğe götüren yolda başlarına gelenlerden ibarettir.

Ursula Markham