BALIKLAR YÜZER, KUŞLAR UÇAR VE İNSANLAR HİSSEDER: KARMAŞIK DUYGULAR VE KARMAŞIK MESAJLAR

Çocuklar üzerlerinde otoriteye sahip olan ebeveynlerini, öğretmenlerini ve diğer bütün insanları hem severler hem de onlara kızarlar. Ebeveynler, çelişkili duyguların bir arada bulunuşunu hayatın bir gerçeği olarak kabul etmekte zorlanırlar. Ebeveynler, kendilerindeki bu çelişkili duyguların varlığından hoşlanmazken, çocuklarınınkini hiç tolere edemezler.  İnsanlar, özellikle de aile üyeleri hakkında böyle çelişkili duygular barındırmanın yanlış olduğunu düşünürler.

Hem kendimizdeki hem de çocuklarımızdaki çelişkili duyguların varlığını kabul etmeyi öğrenebiliriz. Gereksiz çatışmalardan kaçınmak için, çocukların bu tür duyguların doğal ve normal olduğunu bilmeleri gerekir. Çocuğun çelişkili duygularını kabul ederek ve dile getirerek, onu suçluluk duygusundan ve kaygıdan kurtarabiliriz:

‘’Öğretmeninle ilgili aynı anda iki farklı şey hissediyor gibisin. Hem onu seviyorsun hem de ondan hoşlanmıyorsun.’’

‘’Ağabeyine karşı aynı anda iki farklı şey hissediyor gibisin. Hem ona hayransın hem de ona kızıyorsun.’’

‘’Bu konu hakkında iki farklı düşünceye sahipsin. Hem kampa gitmek istiyorsun hem de evde kalmak istiyorsun.’’

Çocukların çelişkili duygularının eleştirel olmayan, sakin bir tarzda ifade edilmesi, ‘karmaşık’ duygularının bile anlayışla karşılandığı anlamına geldiği için çocuğa yardımcı olur. Bir çocuğun söylediği gibi, ‘karmaşık duygularım anlaşılabilirse, bu kadar karmaşık olmaz’. Diğer yandan,  ‘ ne karmaşık bir çocuksun! Bir dakika önce arkadaşını seviyordun, şimdide ona kızıyorsun. Kafanı topla, eğer varsa tabii’ gibi ifadeler kesinlikle işe yaramaz.

İnsani gerçeklikle ilgili sofistike bir bakış açısı, sevginin olduğu yerde birazda nefretin; hayranlığın olduğu yerde biraz da kıskançlığın; bağlılığın olduğu yerde birazda düşmanlığın; başarının olduğu yerde birazda endişenin bulunabileceği ihtimalini göz önüne alır. Bu da olumlu/olumsuz/ çelişkili bütün duyguların meşru olduğunu kabul eden büyük bir bilgeliği gerektirir.

Bu tür anlayışları içtenlikle kabul etmek kolay değildir. Çocuklukta aldığımız terbiye ve yetişkinlik eğitimimiz bize, bahsettiğimiz bakış açısına tamamen zıt bir bakış açısı empoze etmiştir. Bize, olumsuz duyguların ‘kötü’ olduğu ve bu duyguları hissetmememiz ya da onlardan utanmamız gerektiği öğretilmiştir. Bu yeni yaklaşım ise, yalnızca gerçek davranışların yargılanabileceğini, düşsel edimlerin ‘iyi’ ya da ‘kötü’ diye yargılanamayacağını ifade eder. Yalnızca davranış kınanabilir ya da övülebilir. Duygular yargılanamaz ve övülmez. Duyguların yargılanması ve hayal gücünün kınanması, hem kişisel özgürlüğe hem de akıl sağlığına zarar verir.

Duygular, genetik mirasımızın parçasıdır. Balıklar yüzer, kuşlar uçar ve insanlar hisseder. Bazen mutlu oluruz, bazen mutsuz oluruz; fakat bazen öfke ve korku, üzüntü ve neşe, hırs ve suçluluk, istek ve küçümseme, zevk ve tiksinti hissettiğimizden eminizdir. İçimizde oluşan duyguları seçme şansımız yoksa da ne olduklarını bilmek şartıyla, onları nasıl ve ne zaman ifade edeceğimiz konusunda özgürüz. Problemin can alıcı kısmı budur. Birçok insan, duygularının ne olduğunu bilmeksizin eğitilmiştir. Nefret ettiklerinde, onlara bunun sadece hoşlanmama olduğu söylenmiştir. Korktuklarında korkulacak bir şey olmadığı söylenmiştir. Acı çektiklerinde, cesaretli olmaları ve gülümsemeleri tavsiye edilmiştir. Çoğumuza mutsuzken, mutluymuş gibi davranmamız öğretilmiştir.

Hile yapmanın yerine ne önerilir?  Hakikat. Duygusal eğitim, çocukların ne hissettiklerini bilmelerini sağlayabilir. Bir çocuk için ne hissettiğini bilmek, niçin hissettiğini bilmekten daha önemlidir. Çocuk duygularının ne olduğunu açıkça bilirse, muhtemelen daha az ‘zihinsel karışıklık’ yaşayacaktır.

Anne Baba ve Çocuk Arasında / Dr. Haim G. Ginott